25 Eylül 2007 Salı

Firavunun Günümüze Hediyesi

Geçmişin en büyük medeniyetlerinden Mısır'da Mısırlı bir arkeolog ekibi tarafından yürütülen çalışmalarda firavun Tutankamon'un mezarında 3 bin yılı geçkin bir zamana ait ve çok iyi korunabilmiş 8 sepet meyve bulundu.Mısır Eski Eserler Yüksek Konseyi açıklamasında, arkeolojik bulgunun, Mısırlı ekip tarafından,Krallar Vadisi'ndeki Firavun Tutankamon mezarının hazine odasında yapılan çalışmalar sırasında bulunduğunu belirtti.50 cm boyundaki sepetlerde bulunan ve Eski Mısır'da ölülere sunulan palmiye meyvesi hurmanın hala iyi durumda olduğu açıklandı.

11 Eylül 2007 Salı

Suberde

Konya Seydişehir'in 11 km güneydoğusunda yer alır. Suberde'de yapılan kazılarda 4 tabaka tesbit edilmiş, birinci tabaka İslamiyet, Bizans ve Roma dönemlerine ait buluntuları içermektedir. 2. ve 3. tabakalar neolitik döneme aittir. 4. tabakada herhangi bir buluntu ele geçmemiştir. 2. tabakada 15 cm kalınlığında kırmızı tuğla harcı ele geçmiştir. Küçük taşlarla döşenmiş zemin, kerpiç duvar parçaları ve çok kötü bir işçiliğe sahip sıva vardır. Kerpiç duvarların altında taş temel yer alır. 3. tabakada 125 cm kalınlığında yapılmış kahverengi tuğla parçaları ile birlikte bir ocak ve kül bulunmuştur. Suberde'de domuz dışında evcilleştirilmiş herhangi bir hayvan kalıntısı bulunmamıştır. Burada yaşayan halkın tarımla uğraştığını gösteren herhangi bir malzemede bulunmamıştır. Bu höyüğün 2. tabakasının Çatalhöyük 10. tabakadan eski olduğu 3. tabakanında keramiksiz çağdaşı olduğunu düşünebiliriz. 2. ve 3. tabakada herhangi bir mimari gelişim yoktur.

7 Eylül 2007 Cuma

Acemhöyük

Aksaray'ın 18 km kuzeybatısında Yeşilova kasabasında yer alır. 700x600 metre boyutlarında 20 metreyüksekliğinde büyükçe bir höyük ve onu çevreleyen bir aşağı şehirden meydana gelmiştir. Yapılan kazılar sonucu çok sayıda tabakanın tunç çağı ile Asur ticaret kolonileri çağına ait olduğu saptanmıştır. Aşağı şehirde de yalnızca Asur dönemi kalıntıları bulunmuştur. Bu yerleşim yeri en görkemli dönemini İÖ 2500 döneminden sonra Asur ticaret kolonileri çağında yaşar. İÖ 18. yüzyılda büyük bir yangın bu görkemli döneme son vermiştir. Bu yangından sonra şehir 2 kez daha inşa edilir, fakat bu dönem çok uzun sürmez İÖ 1700'den sonra yerleşke tamamen terk edilir. İÖ 6. yüzyılda uzun bir aradan sonra yerleşim yeri tekrar kurulur, Roma döneminin başına kadarda devam eder. Acemhöyük adınıda aldığı bu yerleşme yeri son olarak Yavuz Sultan Selim tarafından bölgeye yerleştirilen İran Azerileri bu höyüğü kullanmışlardır.
Buradaki ekonomik ve sosyal hayat hakkındaki bilgileri Asur ticaret kolonileri çağındaki çivi yazılı tabletlerden almaktayız. Bu tabletlerde "Büyük Kral" tarafından yönetilen üç kentten bahsedilmektedir. Bu kentlerden biride Acemhöyük'tür. Höyüğün güneyinde yer alan 3600 metrekarelik bir alana sahip 50 odalı 2 katlı Sarıkaya sarayı burdaki büyük kral tarafından kullanılıyordu. Bu sarayın dışında plan ve malzeme bakımından benzer bir sarayda höyüğün kuzeyinde yer alan Hatipler Sarayı'dır. Bunların dışında yine aynı malzemeden inşa edilmiş resmi işler dışında kullanılmış 2 büyük hizmet binası daha yer almaktadır. Hatipler Sarayı'nın yanında yer alan 2 metre çapında 12 fırın ve yanında yer alan mutfaklar saraylara hizmet için inşa edilmiş binalardır. Buradaki saraylarda ele geçen büyük çoğunluğuda sarı kaya sarayında
saklı olan mühürlü kil tabletler Anadolu'nun en büyük höyüklerinden biri olan Acemhöyük'ün ticari ve sosyal ilişkilerde bulunduğu bölgeler hakkında bilgi verir. Buradaki mühürlerde Asur, Babil ve Suriye etkisi göze çarpmaktadır. Asur kralı Samsi-adad'a ve çağdaşı Mari ve Sim'al oğulları ülkesi kralı Yahdun-limin kızına ve Kargamış Kralı Aplahanda'ya ait olan kil tabletler en önemlileridir. Sarı kaya sarayının içindeki kazılarda bulunan fil ve su aygırı dişlerinden yapılmış yatak, taht parçaları, oyun tahtaları ele geçmiştir. Bu eşyalar motifler heykelcikler ve kabartmalarla bezenmiştir. Bozulmadan günümüze kadar gelmiş kırmızı boyalar, altın kakmalı eşyalar, güçlü ve görkemli bir sanatın varlığını göstermektedir. Ayrıca yine burada tamamen işlenmemiş fil dişi eserlerin ele geçmeside bunların burada yapıldığını gösteren bir atölyenin varlığını ispatlamaktadır. Bunların yanında çok sayıda opsidiyenden yapılmış vazo, kadeh, riton ve altın iplikle süslenmiş boncuklu kumaşlar sarayın renkli sanatından örnekler vermektedir. Bu görkemli hayatın ve zengin süs eşyalarının varlığının en önemli nedenide buranın zengin maden yataklarına yakın olmasındandır. Bütün bu özellikleri ile Acemhöyük bölgenin önemli bir maden
merkeziydide diyebiliriz. Bütün bunların yanında tartıda kullanılan taş ağırlıklar, altın, gümüş, tunç, bakır ve kurşundan yapılmış süs eşyaları, heykelcikler, silahlar, ele geçmiştir. Dışarıda höyüğün 500 metre güneydoğusunda bulunan bir mezarlık ölülerin şehir dışına gömüldüğünü göstermektedir. Burada ölüler genelde yakılarak veya normal şekilde gömülmüştür. Küp gömü
ve normal mezar gömüyü bir arada görmekteyiz. Yine bu mezara hediye olarak kemik fil dişi taş tunç kurşun altından yapılmış malzemeler bırakılmıştır. Araziye uygun olarak eğimli yağılmış sokakların genişlikleri 2 ila 4,5 metredir. Yollar çok az görünmekle beraber çakıl taşı çanak kırıkları ve kemik parçaları ile döşenmiştir. Konut olarakta kerpiç malzemeden yapılmış
2 ila 5 odalı yamuk dikdörtgen ve kare planlı yapılar kullanılmıştır. Kilden yapılmış temiz su ve atık su kanalları yer almaktadır. Yerleşim yerindeki odaların seki altlarında çoğunlukla bebek ve çocuk çok azda olsa yetişkin cesetleri küp gömü veya normal gömü şeklinde gömülmüşlerdir.

Sikke Kullanımı

Sikke kullanılmadan önce ticari hayat çok büyük zorluklar içeriyordu.Değiş-tokuş sisteminde yapılan alışverişte istenilen şeyi hem almak, hemde karşı taraf ile anlaşmak zordu. Anlaşılsa dahi karşılığında verilecek değeri hesaplamak ve getirmek gayet zordu. Bu değer genelde herkes için önemli ve aynı değere sahip olduğundan buğday karşılığı hesaplanıyordu, bir anlamda buğday o zamanın para birimi idi.
Ama artık şehirler oluşup büyümüş, yeni hizmet birimleri ortaya çıkmış, zamanın teknolojisi gelişmiş, sınıfsal ayrım daha belirginleşmiş bu da değerli bir madenin alışveriş aracı olarak kullanılmasına gerekli ortamı hazırlamıştır.İlk elektron (altın ve gümüş karışımı) sikke M.Ö. 7.yy ortalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bu sikkelerde ön yüzde aslan başı, arka yüzde bir veya birkaç tane çukur darp edilmiştir.Yine aynı döneme yakın bir tarihte Kıbrıs adasında bazı elektronlar ele geçmiştir.Kıbrıs adası ve Ege bölgesinde Gediz nehrinin etrafı doğal elektron yönünden zengin bölgelerdi.Bu zenginlik ve diğer şartların da oluşmuş olması buralarda elektron sikkelerin kullanımını hızlandırmıştır.İlk dönem sikkellerinde şehir damgalarının yerine kralın veya zengin, soylu ailelerin simgesel darpları yeralmıştır.Buda gösteriyorki ilk dönemlerde sikke aristokrat kesim ve krallığın idaresi altında idi.Daha sonra zamanla demokrasinin gelişimesi ve şehir devletlerinin güçlenmesiylede sikkeler üzerinde şehir veya halkın ortak olan değer simgeleri yer almaya başlamış halk tarafındanda kullanılarak gelişimini hızlandırmıştır.
Önceleri sadece ön yüzde resim arka yüzde çukur olan sikke değişim geçirerek ön yüzüne halk tarafındanda kabül gören ortak bir simge (kral, tanrı, kahraman vb.) ile birlikte yazıt eklenmiş, arka yüzede çukur yerine ön yüzü tamamlayan bir resim ve basıldığı yeri belirten bir yazıt eklenerek gelişimini sürdürmüştür.Günümüzde kullanılan madeni ve kağıt paralar bile taslak olarak oazmandan çok farklılık göstermemektedir.

2 Eylül 2007 Pazar

Hitit Dini

Boğazköy'de ele geçen çok sayıda tablet, Yazılıkaya açık hava tapınağında kayaların üzerine resmedilmiş tanrı ve tören kabartmalarından, Mısır ile olan siyasi ve kültürel ilişkilerinden yine Anadoludaki diğer Hitit yerleşim yerlerinden ele geçen kaynak bilgiler sayesinde Hitit dini hakkında ayrıntılı bilgiler edinmekteyiz.
Hititler gittikleri ve bulundukları her bölge halkının tanrılarını kendi tanrıları olarak kabul etmişler ve bunun sonucunda da çok tanrılı bir din ortaya çıkmıştır. Hatta bazı hitit metinlerde "bin tanrılı halk" diye geçmektedir.Çok tanrılı inanç sistemini Anadoluda Hitit öncesi ve sonrası ki dönemlerde de görmekteyiz ama ilk defa Hititlerde bu kadar kalabalık binlerle ifade edilen tanrı inancı görmekteyiz.
Hititlerin baş tanrısı tanrı Teşuptur.Bir çok tablette adını kaya kabartmalarında resmini daha önde ve en çok saygıyı gören tanrı olarak görmekteyiz.Karısı Hepat Teşuptan sonra ikinci sırdadır ve genelde onunla resmedilirken üçünçü derecede saygıyı gören ise yazıtlarda "Arinna şehrinin güneş tanrıçası" olarak geçen güneş tanrıçasıdır.
Hitit dininde, tanrılar adına ve sel, deprem gibi doğal felaketlerle salgın hastalıkların sebebi olarak gördükleri tanrıların kızgınlıklarını öğrenebilmek amacıyla düzenledikleri bayramlarda önemli bir yer tutar. Hitit bayramlarının sayısıda oldukça fazladır ama bunların içinden ilkbaharda düzenlenen Purilliyas ve AN-TAH-ŞUM-SAR bayramları en önemli iki bayramdır.Bayramlarda genelde Tanrı Teşup ve karısı Hepat önünde yer alan sunakta tanrılara kurbanlar adanıp, libasyon yapılırken çalgıçların yaptığı müzik eşliğinde dans edenler, gösteriler yapan cambazlar yer almaktadır.
Hitit dininde büyü ve falcılık da önemli bir yer tutar. Falcılık konusunda da oldukça ilerlemiş bir halktır. Hititlerde büyü ve falcılığın önemini Babil fethinden dönen I.Murşilinin beraberinde getirdiği şair, sanatçı, bilim adamı ve falcılardan anlamaktayız.